Bu koşullar altında Türkiye, yeni teknolojik gelişim ve sıçrama için AB ile birlikte nasıl değer yaratacağına odaklanmalı. Çünkü Türkiye’nin güçlü bir üretim alt yapısı, AB’nin de teknolojik yenilik yapma potansiyeli var. O potansiyelin en hızlı şekilde ticarileşmesi hem AB hem de Türkiye’nin ortak gündemi olmayı hak ediyor. Bu açıdan bakıldığında Türkiye AB ortaklığının temeli, son derece güçlü ve karşılıklı ihtiyaçlara dayanıyor.
Daha ekonomik, güvenli ve çevreci tedarik zinciri aramaya yönelen uluslararası yatırımcılar da üretimlerini daha yakın bölgelere taşımaya başladı. Bu ortamda Türkiye, jeopolitik riskler ile bozulan tedarik zinciri ve yükselen navlun maliyetleri sonrası daha ekonomik ve güvenli pazarlar arayan uluslararası yatırımcıların üretim, ihracat ve yönetim merkezi olarak konumlandığı bir ülke durumuna geliyor. Yükselen ‘yakından tedarik’ eğilimi ile birlikte Türkiye, başta Avrupalı şirketler için en gözde kaynak bulma bölgesi ve küresel bir lojistik üs olmaya aday. Çin dahil olmak üzere pek çok ülkeden firmalar, özellikle de katma değerli mallara yönelik üretim hatlarını art arda Türkiye’ye taşıyor. Tekstil gibi göreceli olarak daha düşük katma değerli mallara ilişkin üretim hatları ise pazara Türkiye’den de yakın yerlere taşınıyor.
Yakından tedarik kavramı, küresel tedarik zincirinde yaşanan krizlere karşı oluşturulan en güçlü söylemlerden biri. Kavramın ruhuna en uygun ülkelerden biri de Türkiye. Türkiye’nin sunduğu stratejik avantajlardan biri olan ‘Orta Koridor’, Kuzey Koridoru’na göre daha ekonomik ve hızlı. Teknolojik ilerleme ve altyapı yatırımları sayesinde maliyet ve verimlilik avantajları daha ulaşılabilir olan Türkiye, enerji sıkıntısı da çeken Avrupa’nın aksine, güvenli enerji arzı ile uluslararası yatırımcılar için tedarik zinciri sorunlarının üstesinden gelmek adına önemli bir şans sunuyor.
100 milyar dolara ulaşan lojistik pazarı ile küresel lojistik ihracatından yüzde 2,5 pay alan Türkiye’nin stratejik konumu, lojistik kapasitesinin son yıllarda istikrarlı bir şekilde artması, yükselen altyapı yatırımları, ekonomik büyümesi, ihracat odaklı sanayi tabanı, nüfusu ve geniş iş gücü havuzu nedeniyle taşımacılık ve lojistik için küresel bir merkez olma potansiyeli artık daha görünür bir durumda. Türkiye’nin bu alanda potansiyelini yükselten başka önemli etkenler de var. Bunların başında güçlü perakende pazarı ve hızla büyüyen e ticaret kapasitesi yer alıyor. Bu kapsamda Türkiye’nin 90 milyar dolara dayanan e ticaret işlem değerinin, önümüzdeki birkaç yıl içinde 137 milyar dolara yaklaşması bekleniyor.
AB ile olan ilişkileri başta olmak üzere, bu pazarı hedefleyen üretim potansiyeli yüksek diğer ülkelerin de hedefinde Türkiye’nin olması anlaşılabilir bir durum. Bu eğilimden yararlanmak için adımlar atmak; dış yatırım almak, üretim, istihdam ve vergi gelirlerini artırmak, aynı zamanda yeni teknolojilerin, iş modellerinin ve gelişkin bir dış ticaret ortamının oluşması demektir. Tüm bu gelişmelerin gereksinimlerine yanıt verebilecek bir lojistik sektörüne sahip olması ise Türkiye’nin en önemli avantajı durumundadır.
İlker ALTUN
ilker@aysberg.com
Kargohaber Dergisi (Sayı:322)