Korkutan Açık

Çok partili sisteme geçişle birlikte dış ticaretinin dengesini tutturamayan Türkiye, ithal ikameci politikaların terk edildiği Özal sonrası dönemde en çok da cari açıktan çekti. Her gelen hükümet, çözüm üretmek yerine suçu bir öncekine attı.  

 

Son açıklanan rakamlara bakılırsa cari açık tavan yapmış. Şubat ayında 6.1 milyar dolara çıkan ve yıllık ortalaması 55 milyar dolar olarak beliren cari açık, tüm kesimleri korkuttu. Geçen yıl yüzde 8.9 oranında büyüyerek AB’yi ‘şaşırtan’ Türkiye, acaba ithalata dayalı büyümenin arızalarıyla mı karşılaşmaya başladı? Dış ticaret açığı geçen yılın ilk iki ayına göre yüzde 129.3 gibi oldukça yüksek bir oranda artmış bulunuyor.

 

Cari açık kanayan bir yara. Bu yaranın nerede başlayıp nerede bittiği, kanamanın nerede yoğunlaştığı da Dış Ticaret Müsteşarlığı (DTM) verilerine bakınca anlaşılıyor. Bir kere en büyük kan kaybı, Türkiye’nin ihraç ettiği ürünlerin ara mallarının ithalatına bağlı olarak gerçekleşiyor. Tekstil, otomotiv ürünleri başta olmak üzere çeşitli endüstriyel amaçlı üretim mallarının yanı sıra ithalatı 20 yılda 42 misli artan eczacılık ürünleri, 17,4 misli artan plastik ve plastikten mamul eşya gibi kalemler var. Özellikle hem ithalat rakamı yüksek hem de aşırı artış gözlenen kalemler var ki bunlar, açığın baş mimarları.

 

Türkiye’nin ithal ettiği ürünlerin ağırlıklı olarak imalata, sonra da ihracata yönelik olması gözetilmeli. Çeşitli kimyasallar, ilaçlar, elde bulunmayan teknoloji ürünleri gibi başlıklar altında pek çok ürün ithal ediliyor, edilebilir. Fakat adı üzerinde ‘adi metallerden aletler, bıçakçı eşyası, sofra takımları’ gibi bir kalem için 20 yılda 10,9 misli artışla 583 milyon dolar ödenmiş. Yine ‘adi metallerden çeşitli eşya’ya 14,3 artışla 674 milyon dolar ödenmiş. Hele aynı sürede 125,5 misli artışla 3 milyar dolar ödenen ‘inciler, kıymetli taş ve metal mamuller, madeni paralar’ var ki; insan ister istemez, irkiliyor. Acaba bunları aldığımız ülkelere biz de bir şey satabilmiş miyiz diye düşünmeden edemiyorum.

 

Türkiye’nin ithalatı 20 yılda 21.1 milyar dolardan 185.5 milyar dolara çıkmış. Sonuçta 2000 ile 2010 yılı arasında 3,4 kat artış gösteren cari açık, 1990 ile 2010 yılları arasında 8,4 kat artarak yüreklere korku saldı. Üstelik bu korkuyu iş dünyasının temsilcileri de değişik biçimlerde dile getiriyor. Ülkenin önüne konulan hedefler büyük. Ancak büyümesini; tüketim malı ağırlıklı ithalata dayalı bir ekonomiyi sırtlamakla görevlendirdiği ihracata bağlayan Türkiye’nin, sıkıntılarla karşılaşması kaçınılmaz olacaktır. Gelişmelere bakılınca, Cumhuriyetin 100. Kuruluş yılı hedefi olarak konulan 500 milyar dolarlık ihracatın 750 milyar dolarlık ithalata neden olacağı öngörüleri, giderek anlam kazanıyor.

 

Ülke ya da şirketlerde yöneticiler değişebilir ama patronlar, en büyük kazancın sahibi olduğu gibi en büyük zararı da göğüslemek durumundadır. Her şirket özellikle de dış ticarete yönelik faaliyet gösterenler, kendi ticaretinde gerçek kazanç hesabı yapmak durumunda. Yarattığı katma değeri, ele geçirdiği indirimi, kendi ihracat fiyatına yansıtan işletmenin ne kendine ne de ülkeye bir yararı olmayacaktır. Bunu ağır bir rekabet yaşanan uluslararası taşımacılıkta sık sık görüyoruz. Maliyet artışları sineye çekilirken, alınan indirimler en hızlı şekilde müşteriye sunuluyor. Bunda bir sakınca yok ama o da bu indirimi, işsizlik parasıyla geçinen bir AB vatandaşına sununca, benim ülkemin işsizi aç kalıyor ne yazık ki…

 

Bakalım indirimleri olduğu gibi navluna yansıtan taşımacılık sektörü, aynı başarıyı yakıt maliyetindeki artışta da gösterecek mi? Bakalım akaryakıt maliyet artışları fiyatlara yansıtılabilecek mi?

İlker ALTUN
ilker@aysberg.com

Scania, SUPER Modeliyle ‘Yeşil Kamyon’ Ödülünü Kazandı
Yelken Takımının Lojistik Sponsoru Arkas Line Oldu
Scania Eğitim Laboratuvarı Konya'da Açıldı
Renault Trucks Yeni Modelleri İle Türkiye Turuna Çıkıyor
Iveco Group’un Yeni CEO’su Olof Persson Oldu
TruKKer Avrupa'da Hizmet Ağını Genişletmeyi Hedefliyor